İzmir de Ulaşım

5 ARALIK 1934 TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKI VERİLMESİ

05 Aralık 2016, 16:19
AHMET GÜREL
5 ARALIK 1934 TÜRK KADININA SEÇME VE SEÇİLME HAKKI VERİLMESİ

ATATÜRK, CUMHURİYET VE TÜRK KADINI
Türk kadınının, Atatürk ve Cumhuriyet ile ilişkisini irdelerken, onların milli mücadele öncesinde ve sırasında yaptıklarını iyi bilmek gerekir. Vatan savunması için, kimseden emir almadan cepheden cepheye koşan Anadolu kadınının özverisini, övgüyle takip eden bir lider vardı. O da “Anafartalar Kahramanı” Albay Mustafa Kemal’di.

1916 yılında, Mustafa Kemal Paşa, ilerde görmek istediği Türk kadını modeli için şunları söylemiştir; “…Hayatı bilen anneler yetiştirmek; kadınlara serbestîsini vermek; kadınlarla beraber olmak; erkeklerin ahlakı, fikirleri ve hissiyatı üzerinde etkendir.” 
Kadın, en saygın yerde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır, diyen Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılı anılarında Türk kadını için şunları söylemiştir:
Türk kadının Batılı kadınlar gibi toplumda yerini alması lüzumludur. Kadınlar konusunda cesur olalım. Vesveseyi bırakalım. Onların beyinlerini ciddi bilim ve fenle süsleyelim. Şeref ve haysiyet sahibi olmalarına birinci derecede önem verelim. …Şuna emin olmak lazımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” 

1908 yılından itibaren, hak ve özgürlük taleplerini gündeme getiren Türk kadınları, cemiyetler kurmaya ve kadınlık bilinci geliştirmek için dergiler çıkarmaya başlamıştır. Temsilciler Heyeti Başkanı Mustafa Kemal, Sivas Valisi Reşit Paşa’nın eşi Melek Reşit Hanım’ın ve arkadaşlarının kurduğu ‘Sivas Kadınları Ülkeyi Savunma Cemiyeti’ni şöyle değerlendirir:
“Değerli hemşirelerimiz, bu kuruluşunuz, Anadolu’nun özellikle pek büyük devrimlere gereksinim duyan kadınlık hayatında, gelecekte pek büyük ilerleme ve uyanış eserleri vaat eden bu takdire değer çalışmanız, memleketin her türlü mutluluk ve selametini gaye edinmiş olan heyetimizin şükranlarını hakkıyla gerektirdi.
…Bütün Anadolu Hanımları tarafından, derhal kabul edileceğinden emin bulunduğumuz bu girişimin, birincilik şerefini kazanmış olmalarından dolayı Sivas hanımları cidden tebrik edilmeye layıktır.” 
Kafes arkasında oturmayı terk eden Türk kadınlarını, İzmir’in işgalini protesto mitinglerde kürsüden konuşurken görürüz. ‘İkinci Sultanahmet Mitingi’nde konuşan Nakiye Hanım, kürsüden şunları söyler:
“Türk kadın dünyası, vatana, İstanbul’a olan sevgisini, Çanakkale’de evlatlarının göğsünden siperler oluşturmakla, bu kararlılığını kanıtladı. …Kadınların, İstanbul için canlarını feda edeceklerinden asla şüpheniz olmasın... Eğer, Avrupa zaman zaman bizi dost ve müttefik olarak tarihe kaydetmiş olduğu günleri unutuyorsa... Ben buraya Kadın Dünyasının yeminini ve andını tekrara geldim... Ve diyorum ki, ‘Kadınlar, İstanbul ve İzmir için ölmeğe hazırdırlar...’”
Nakiye Hanım, ertesi gün kendisini ziyaret eden ‘Tasviri Efkâr’ gazetesi muhabirinin; “Anadolu’daki milli hareket hakkında düşünceleriniz nedir?” sorusuna şu yanıtı vermiştir:
“…Bilhassa, Anadolu kadınlarının milli meselede gösterdikleri vatanperverlik son derece kutsamaya layıktır. Anadolu kadınının fedakârlığını bir düşünelim; bütün harp senelerinde evladını, kocasını, malını, mülkünü hep vatan için feda etti. Boş kalan tarlalarda kendisi çalıştı. Haydi, bu hareketleri her milletin canları pahasına özverili kadınları için doğal bir hal olarak kabul edelim. 
Fakat muharebede askere erzak, cephane taşımak, hatta bizzat harp etmek, yalnız Türk kadınlarında görülen cesaret ve vatanseverlik numuneleridir. 
Son İzmir hadiselerinde vatan için silaha sarılan zeybek kadınlarıyla bütün Türkiye ne kadar iftihar etse yeridir.”
Türk kadınlarının toplum içerisinde hak etmiş oldukları yeri almalarında kararlı ve güçlü desteğini esirgemeyen Atatürk, kadınlar hakkında yaptığı bir başka konuşmada:
“…Bu arada en çok yüceltilerek anılması ve daima şükran ile tekrar edilmesi gereken bir emek vardır ki, o da Anadolu kadınının göstermiş olduğu çok yüce, çok yüksek, çok kıymetli özveridir. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışmasını söylemek mümkün değildir ve dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek gösterdim’ diyemez.” 
Yaşamak demek; faaliyet demektir. Bundan dolayı bir toplumun bir organı harekette bulunurken diğer organı duruyorsa o toplum felç olmuştur, diyen Gazi, İzmirli kadınlara şöyle seslenmiştir:
“…Kadının en büyük görevi analıktır. İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu görevin önemi hakkıyla anlaşılır. Milletimiz kuvvetli bir millet olmaya karar vermiştir. Bugünün gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız da bilgin ve ilme açık olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğrenim derecelerinden geçeceklerdir. Sonra kadınlar, sosyal hayatta erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.”
Atatürk, devrim ve ilkelerinin korunup geliştirilmesinde toplumu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmada Türk kadınının zekâsına, azmine, çalışkanlığına ve özverisine daima güvenmiştir. Onun için, çağdaş Türk kadını tipinin yaratılmasında büyük bir çaba harcamıştır. Yaptığı evlilikte ve Latife Hanım’ı eş olarak seçerken de hep bu amacı taşımıştır. 1926 yılında, kadını karanlıklara gömen şeriat kanunlarını kaldırılarak, kadına eşi ile beraber insanca yaşam olanaklarını sağlayan ‘Medeni Kanun’ kabul edilmiştir. 
1926 yılında ise, Trabzon Türk Ocağı’nda konferans veren Süreyya Hulusi Hanım, konuşmasında şunları söylemiştir; “Türk kadını tarihte siyasal bir rol oynamıştır. O kendi olanaklarını tanımaktadır ve kadının siyasal haklardan yararlanması zamanı artık gelmiştir.” 
Nezihe Muhiddin, Kadınların seçme ve seçilme haklarını elde edilmesiyle, siyasal yaşama tam olarak kabulü için yıllarca çalışma yapan, ‘Türk Kadınlar Birliği’ni kurmuştur. 1927 yılının mart ayında, Türk Kadınlar Birliği’nin İstanbul’daki kongresinde divan başkanlığı yapan Nezihe Muhiddin, yaptığı konuşmada; “Devrimleri doğuran çabalar bir savaşımdır. Biz de, seçimden seçime her yurttaş gibi hakkımızı alacağımız güne kadar savaşmayı sürdüreceğiz. Yasalar, er geç toplumsal yaşamın gereklerine uymak zorundadır.” 
Önce belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını elde eden kadınlarımız, daha sonra da köy ihtiyar heyetine ve muhtarlığa seçme ve seçilme hakkını elde etmişlerdir. Bu kararlar, Türk kadınına, toplumsal ve siyasal yaşamda, başka ulusların kadınlarının sahip olduğundan daha yüksek bir yer kazandırmıştır. Çarşaflı ve kapalı Türk kadınını, gelecekte tarih kitaplarında aramak gerekecektir, diyen Atatürk; “Türk kadını büyük bir yeterlikle aile içindeki yerini doldurmuştur; mesleksel yaşamda ise; tüm alanlarda büyük başarılar kazanmıştır. Belediye seçimlerine katılarak siyasal yaşamda kendini deneyen Türk kadını, şimdi genel seçimlere katılırken hakların en önemlisini kullanmaktadır. Pek çok uygar ülkede kadınlara tanınmayan bu hak, bugün Türk kadınının elinde bulunmaktadır. 
O bu hakkı, yetkinlikle ve gerektiği gibi kullanacaktır.” 
Kadınlara verilen siyasal hakların en önemlisi olan ‘Milletvekili Seçme ve Seçilme Hakkı’, 05 Aralık 1934 tarihinde verilmiştir. 1935 yılında yapılan ilk genel seçimde de 18 kadın milletvekili Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmiştir. Yaptığı örnek mücadele ile tüm dünyanın övgüsünü alan Türk kadını, aldığı son hakla Atatürk’ün özlediği yere gelmişti.
Türk kadınının bugünkü konumu, Atatürk’ün onları görmeyi arzuladığı yer değildir. Oysa Atatürk, toplumların sosyal yapılarının sağlamlığının, kadınlarının iyi eğitilmişliği ile paralel olduğunu anlatmış ve düşünceleri gerçekleştirmek için konuşmalarında kadınların eğitimini hep dile getirmiştir. Günümüzde ortalama eğitimi ancak ilköğretim birinci kademeye ulaşamayan Türk kadınının, atalarının siyasal hakları kazanmasındaki mücadelesini bilmeleri mümkün değildir. 
Bu nedenle, Türk kadını, kazanılan haklarını birer birer kaybetmiştir. 
Türk kadını, kendisine layık görülen eğitim sayesinde, siyasal hakları konusunda da doğal olarak bilinçlenmesine de izin verilmemiştir. Türk kadınının, Atatürk’ün arzuladığı ‘Çağdaş’ hedeflere ulaşacağı günlerin özlemiyle, saygılarımla…
 
Bu makale 794 kez okundu
Yükleniyor...