İzmir de Ulaşım

BALBAY VE ÖZKAN HALKIN ADAYI

TUncay Özkan ve Mustafa Balbay'ın milletvekili adayı gösterilmesi haberi halkta büyük yankı bulmuştur.CHP bunu iyi okumalı.

04 Şubat 2011 Cuma 11:55
 Özkan ve Balbay’ın adaylığı ile ilgili medyada yürütülen tartışmalardan, CHP’deki yeni arayışlara kadar birçok konuda görüşlerini de Odatv’ye aktaran Özmen, 28 Ocak’ta Silivri’de konuştuğu Özkan’ın adaylık tartışmalarının kendilerinin kurtarılması basitliğine indirgenmesinden rahatsız olduklarını söyleyerek, “Çünkü  çok iyi biliyorlar ki, Özkan ve Balbay bu zindandan çıktıklarında bu faşist  düzeni yıkacak bir mücadeleyi başlatacaklar ve bu karanlık oyunu bozacaklar” dediğini aktarıyor.

İşte Ruşen Özmen’in Odatv’ye yaptığı çarpıcı açıklamalar 

ÖZKAN VE BALBAY ZİNDANDAN ÇIKACAK, BU OYUNU BOZACAK

Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay ile 28 Ocak Cuma günü Silivri Cezaevinde görüşme yaptım. Tuncay Özkan, tüm olup biteni ürperti ve şaşkınlıkla izlediğini söyleyerek, “ne acı ki dostlar ve düşmanlar, kıskançlık ve insafsızlık noktasında bizi çok şaşırtan bir dayanışma sergilediler. Burada yaşanan faşizmi, bizim 2,5 yıldır verdiğimiz tavizsiz mücadeleyi ve direnişi bir tarafa bıraktılar, konuyu Tuncay Özkan ile Mustafa Balbay’ın kurtarılması şeklinde bir basitliğe indirgediler ve zindandan çıkmayalım diye telaşlı bir yarışa girdiler. Çünkü çok iyi biliyorlar ki, Özkan ve Balbay bu zindandan çıktıklarında bu faşist düzeni yıkacak bir mücadeleyi başlatacaklar ve bu karanlık oyunu bozacaklar” dedi.



AKP’NİN ÇAĞLAYAN KÂBUSU

Zaten özellikle belirtmeliyim ki, AKP iktidarının kabusu da budur, bakın 150 kişinin öldüğü, isyan benzeri olayların yaşandığı, tepkinin ve kızgınlığın şiddetle karışıp sokakları sardığı Mısır’da bile bugün 1 milyon insan toplanır mı toplanmaz mı tartışmaları yaşanıyor ama Tuncay Özkan bir kişinin burnunun bile kanamadığı, bir tek cüzdanın bile çalınmadığı, insanların sevgilileriyle, anneleriyle, torunlarıyla kolkola katıldıkları Cumhuriyet mitinglerinde milyonlarca yurtseveri bir araya getirdi, Çağlayan’daki mitinge katılım 2, 5-3 milyon civarındaydı, Gündoğdu Meydan’ı okyanüsötesi gazetelerinde bile manşet oldu. Yani Özkan’ı zindanla yalıtma hadisesinin arkasındaki korkulardan en önemlisi zaten budur; onun kitleleri bir araya getirme ve etkileme gücüne duyulan korkudur. Bu korku iddianameye bile yansımıştır; Özkan’a isnat edilen suçların Cumhuriyet mitinglerine atıfta bulunularak meclisi yıkmak, hükümeti yıkmak gibi suçlar olması onun kalabalıklar üzerindeki etkisine duyulan korkunun yansımasıdır adeta. Böylesi bir insana zindanda kal demek, tarihi ve gerçekleri iyi okuyamamak demektir. Öcalan’ın avukatlarının bile ergenekon vb. davalar ile sağlanan yalıtımın AKP’nin ulus devletle mücadelesini oldukça kolay hale getirdiğini söylediklerini medyada okuduk.

ÖZKAN SİLİVRİ’DEN ÇIKINCA İL İL TÜM TÜRKİYE’YE ZULÜMHANEYİ ANLATACAK

Bir de ‘zindanda kal’, ‘zindanda diren’ diyen romantikler var maalesef. Biz meydanlarda, sandıklarda mücadele için yola çıktık, meydan mücadelemizi engellemek için zaten zindanı, toplama kamplarını icat ettiler. Ben diyorum ki, AKP iktidarı kendisini buna hazırlasın, korku artık gidip ıssız dağları beklemeye başlayabilir, meydanların korku imparatorluğunu sandığa gömeceği günler yakındır. Çünkü Tuncay Özkan çıktığında olağanüstü bir mücadeleye başlayacağını 81 ile, 350 ilçeye tek tek gideceğini ve Silivri zulümhanesini tüm yurttaşlara gerçekleriyle anlatacağını özellikle de AKP’ye oy veren yurtsever seçmene bu zalimliği ve hukuksuzluğu anlatacağını, korku imparatoru ile hesabının olduğunu şimdiden söylemeye başladı bile.

BALBAY ADAYLIK TARTIŞMALARINA NE DİYOR

Silivri’de Mustafa Balbay ile de görüşme fırsatım oldu. Her ikisi de medyada kendilerini terörist ve darbeci ilan eden yaklaşımlardan duydukları rahatsızlığı dile getirdiler; yargısız infaz edildiklerini, dava dosyasındaki hukuk dışılıklardan, haksızlıklardan ve saçmalıklardan bihaber olan bir medya görüntüsünün ise kendilerinde üzüntü hatta ürperti yarattığını, kimi yaklaşımların ise insaf sınırlarını bile aştığını söylediler.

PARTİ OLARAK NE DÜŞÜNÜYORLAR  

Biz de gelişmeleri ibretle izledik. İlk olarak, Sayın Süheyl Batum’un açıklamasını önemsiyoruz, kendisine teşekkür ediyoruz; hukuksuzluk ve haksızlıkla mücadelede yalnız olmadığımızı hissettirdi bize. Girişimi ve sonrasındaki tavrı çok cesurcaydı, geri adım atmaz duruşu ile yürekli bir insan, bilinçli bir aydın olduğunu gösterdi, herkesin takdirlerini kazandı.

ÖZKAN VE BALBAY’IN ADAYLIĞI HALKIN PROJESİDİR

Bu soruya yanıt vermeden önce bir düzeltme yapmak gerekiyor. Adaylık önerisinin menşei hakkında medyada oluşan algının yanlış olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu çok önemli bir husustur, buna ‘proje’ diyorlar. Bu bir proje ise eğer halka ait bir projedir bu. Sayın Yalçın Küçük’ün projesi falan değildir. Sayın Küçük sağ olsunlar kendi beklentilerini dile getirmişlerdir ama bu husus tamamıyla halkın isteğidir, beklentisidir. Bursa’daki olayı hatırlayın, bu adaylık hususu Sayın Kılıçdaroğlu’na Aralık başında sorulmuştur, Sayın Küçük ise sanırım iki hafta önce dile getirdi bunu. Biz bu durumu aylardır yaşıyoruz. CHP yöneticilerinin, milletvekillerinin de halkın bu beklentisini çok uzun süredir bildiklerini, yaşadıklarını düşünüyorum; çünkü sokakta, pazarda aylardır bu davadaki haksızlıklar konuşuluyor, acısı yaşanıyor. İnsanlar Özkan’ın Balbay’ın ismini duyduklarında gözyaşlarını tutamıyorlar, acılarını gizlemiyorlar; Deniz Gezmiş’in, Hüseyin İnan’ın, Yusuf Aslan’ın, Adnan Menderes’in, Erdal Eren’in ve onlarca masumun katline ses çıkaramayan halk bu defa kendisi için mücadele veren oğullarını zulme kurban etmek istemediğini açıkça ve kararlıca dile getiriyor. Olay bundan ibarettir.

ORGANİZE SUÇLAR’DAN SAVCILIĞA ‘PARTİ KURMADAN GÖZALTINA ALINMALI’ RAPORU VERİLDİĞİ İDDİASI

Tuncay Özkan, parti kurduğunu, siyasete girdiğini açıklamadan iki ay önce gözaltına alınmıştır. Ben görmedim ama dava dosyası ekinde, Organize Suçlar Bürosu tarafından savcılığa yazılmış, “ iki gün sonra siyasete girecek, parti kurduğunu açıklayacak, bunlar olmadan gözaltına alınmalı” şeklinde bir rapor olduğu bilgisini edindik. Avukat arkadaşlarım araştırıyorlar, bunu edindiğimizde medya ile paylaşacağız. Böyle bir belge var ise, bu korkunç bir durumu gözler önüne seriyor. Yani Tuncay Özkan’ın siyaset yapmasının önüne geçmek gibi bir kaygı ile tutuklandığı da anlaşılıyor. Şimdi böylesi bir durumda, Türkiye eylem tarihinin belki de en büyük kalabalıklarını bir araya getirmiş, en geniş kapsamlı etkinliklerine imza atmış bir önemli aktivistin-siyasetçinin milletvekili adayı olması hususunu cezaevinden kurtulmaya çalışıyor şeklinde okumak bence çok yanlış bir okuma olacaktır. Revire gitmekten bile imtina eden, hastanede yatmasını gerektiren sağlık sorunlarına rağmen hücresinden dışarıya adım atmayı zalimle mücadelesine ve direnişine ters gören bir insanı cezaevinden kurtulmak imasının ve ithamının içine atmak acımasızlıktır. Biz bir kere genel başkan seçtiğimiz bir insanın seçimlere girmesini, siyaset yapmasını, meydanlara inmesini en doğal hakkımız olarak görüyoruz. Türkiye böyle bir mücadele insanını ne zaman değerlendirecek. Herkes çok iyi biliyor ki Türkiye’de önemli bir meydan muhalefeti sorunu var, yeni tür siyaset muhalefetini ekranlardan yapıyor, sokağa inmeyi pek sevmiyor. Böylesi bir durumda, sokak eylemciliğini milyonlarla yaptığı mitinglerle ispatlamış bir insana siz hücrede kal, kendi kürsüne tekme vur, meydan mücadelesinden sakın diyemezsiniz. Bu haksızlıktır. Bu durum Mustafa Balbay için de gerçelidir.

ÖZKAN CHP’DEN ADAY GÖSTERİLİRSE KENDİ PARTİSİ NE HİSSEDECEK

Bakın biz siyasete memleket sevdasıyla girdik, koltuk sevdamız hiç olmadı bizim. Ülkemizin gerçeklerini çok iyi biliyoruz. Neyin yanlış neyin doğru olduğunu da. Ünlü Romalı Senatör Cato’nun, ‘Kartaca Yıkılmalı’ diye tarihe geçmiş ünlü bir sözü var. Biz bu korku imparatorluğunun yıkılmasını, tahammülsüzlüğün, dışlamanın, farklıya saygısızlığın, kutuplaşmanın, Cumhuriyete saldırıların son bulmasını istiyoruz. Bu uğurda da demokratik olarak yapılması gereken her şeyi yapmaya hazırız. Siyasetimizi hırstan, kibirden arındırmayı, bilinçle davranmayı temel şiar edindik. Yeni Parti, tüm engellemelere rağmen seçimlere girme yeterliğine ulaşmıştır. 2009 yılının Ekim’inde elde ettiğimiz bu hak, kimi mülki amirliklerin alındı belgelerini Yargıtay’a bir yıl gibi sürede göndermiş olması nedeniyle Kasım 2010’da tamamlanabildi. Yeni Parti’nin 59 ilde teşkilatı bulunmaktadır.

KILIÇDAROĞLU’NA KARŞILIKSIZ DESTEK VERMEK YURTSEVERLİKTİR

Çok diri, idealist ve özverili bir teşkilatımız var. Biz Özkan ve Balbay’ı elbette aday gösterebiliriz, en az yüzde 4-5 gibi oy oranının çıkabileceği de bazı araştırmalarda kendisini gösterdi. Ama biz, korku imparatorluğu ile hukuksuzluklarla, gelir uçurumu ile işçi kıyımları ile mücadele yolunun dayanışmadan geçtiğine, bölünmemekten, bir olmaktan geçtiğini düşünüyoruz. Böylesi bir iklimde maceralara girmenin, oyları bölmenin anlamlı olmadığını biliyoruz. Mahatma Gandhi, 1930 yılında ünlü tuz yürüyüşünü yaptıktan sonra, eline bir avuç deniz suyu almış ve “bununla Britanya İmparatorluğunu temellerinden sarsıyorum” demişti. Türkiye’de korku imparatorluğunun sarsılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Biz de Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun böyle bir yürüyüşe başladığını, böylesi bir kararlılığı olduğunu, dürüst, namuslu ve şerefli kişiliği ile Türkiye yürüyüşünde mutlaka desteklenmesi gerektiğini, bu yürüyüşün sonunda mutlu, huzurlu, sağlıklı bir Türkiye’ye ulaşılabileceğini ve en önemlisi bu yürüyüşle birlikte korku imparatorluğunun yerle bir olacağını, tiranların kaybedeceğini düşünüyoruz. Bu nedenle de Sayın Kılıçdaroğlu’na beklentisiz ve karşılıksız bir destek vermeyi yurtseverliğimizin gereği olarak görüyoruz.

CHP’YE MEKTUBUMUZ VAR, RANDEVU BEKLİYORUZ

Bu amaçla Tuncay Özkan, Sayın Kılıçdaroğlu’na 6 Ağustos 2010 tarihinde bir mektup yazdı. “Sevgili Dostum” hitabı ile başlayan bu mektupta açıkaçık, “Dosta umut ve heyecan, düşmana korku salacak bu birlik için benim ve dostlarımın şahsi hiçbir talebi yoktur” cümlelerini ifade etti. Biz damlanın derya olmasını istiyoruz. Ülkemiz üzerindeki bu çatışmacı, işgal edici, kardeşliği bozan bulutların dağılmasını istiyoruz. Ancak trajikomik bir durum var ortada, biz bu mektubu Sayın Kılıçdaroğlu’na ulaştıramadık. Altı aydır CHP’den randevu verilmesini bekliyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu’nun haberi olduğunu sanmıyorum ama Bazı MYK üyeleri ve milletvekilleri ile paylaştık bu yaklaşımımızı ama Kemal Bey’in sanırım yoğunluğundan bu görüşme bir türlü gerçekleşmedi. Odatv aracılığı ile bu talebimizi yinelemiş olalım. Çünkü biz son ana kadar birlik olmak, dayanışma sergilemek, omuz omuza mücadele vermek için çaba göstereceğiz. Hiçbir beklentimiz olmadığını, bunu memleket sevdamızla yaptığımızı, birlikte mücadele azmimizin güçlü olduğunu, çok diri istekli teşkilatlarımız olduğunu kamuoyunun bilmesini de istiyoruz.

Trajikomik diyorum çünkü biz bu irademizi, beklentisizliğimizi CHP’ye iletebilmiş değilken partimize seçim öncesi ittifaklar anlamında çok yüksek bir ilgi var. Bu ittifaklar yüzde 10’luk barajı zorlayabilecek nitelikte, inanın. Burada bunları açıklamak istemiyorum. Ancak bir teşekkürü ifade etmeliyim, DSP Genel Başkanı Sayın Masum Türker, Özkan ve Balbay’ı aday göstermeye hazır olduklarını bu yönde hiçbir çekinceleri olmadığını, işbirliği yapmak konusunda arzulu olduklarını ifade ettiler, bu husus medyaya da yansıdı, sağolsunlar bizi mutlu ettiler, kendisine teşekkür ediyorum. 

TUNCAY ÖZKAN  VE BALBAY BAĞIMSIZ ADAY OLACAKLAR  MI

Ben siyasette halka rağmen hiçbir şeyin olamayacağına inanan birisiyim. Halk inanmadıkça siyasal iktidar o insanları orada tutamaz. Irkçı Apartheid yönetimi Mandela’yı 27 yıl hapsetmiştir, ama halk onu 27 yıl sonra bile olsa o zindandan almıştır. Şimdi de halkımız Özkan ve Balbay’ın zindan da çürümek yerine meydanlarda, pazarda, sokakta karanlıkla korku imparatoru ile yolsuzlukla mücadale etmesini istemektedir. Buna karşı gelecek güç olduğunu ben sanmıyorum. Halk bağımsız aday yaparak da onları seçer, çıkarır, meclise taşır. Çok yüksek oylar vererek yapar bunu. Kamuoyu araştırmalarında bu açıkça görünmektedir. Biz oyların parçalanmasını tercih etmiyoruz ama halk son çare olarak bağımsız adaylığı görürse, onları Türkiye’nin her yerinden aday gösterip seçer. Bize şimdiden çok yoğun talepler gelmektedir. Bir de bir şey söyleyeyim, bu ülkenin İzmir’i oldukça; Kadıköy’ü, Bakırköy’ü, Şişli’si, Çankaya’sı, Muğla’sı, Tekirdağ’ı ve Dersim’i oldukça kimse yurtseverleri zindanlarda tutamaz, buna emin olun.

MEDYADAKİ TARTIŞMALARI NASIL İZLİYORLAR

Medya bence çok sağlıksız davrandı. Medyanın tutumunu 2 açıdan ele almak lazım: Özkan ve Balbay’a tavrı, CHP’ye tavrı ayrı ayrı bağlamlarda değerlendirilmeli.

‘AYDINIMIZ STOCKHOLM SENDROMUNDAN BİR TÜRLÜ KURTULAMIYOR’

Baştan söyleyeyim Türk aydınında çok ciddi bir “Stockholm sendromu” durumu var. Türk aydınının kişisel tarihi bu türden öykünmelerle, dönüşlerle doludur. Yani 12 Eylül generallerini evinde verdiği partilerle ağırlayanların şimdi iktidar tarafından uygulanan sivil dikta uygulamalarını görmezden gelip demokrasi illüzyonuna savunmanlık yapmaları buna çokiyi bir örnektir. Yani güç kimde ise onun kuytusuna sığınılması ve onun efendiliğinin benimsenmesi demektir bu. Medyada da maalesef bu sendromun etkisinde çok kişi bulunmakta. Bu nedenle adaylık konusunda şu iki tavrı sergileyenlerin bu sendromun etkisinde olduklarını düşünüyorum. Birincisi, Özkan ve Balbay’ı terör örgütü üyesi ilan edip, CHP’deki bu girişimi CHP’nin terör yandaşlığına bağlamaya çalışanlar. Ki bu kesim, yandaş medya yazarları ile sendromun yoğun etkisindeki şimdiki dönemin gücüne tapınan, öykünen daha doğrusu yalanan kendisine modaya uygun biçimde liberal diyen aydınlardan oluşuyor. Bunlar ne üzücü ki geçmiş dönemin Marksistleri çoğunlukla. Dönemin güçlüsüne, küresel efendinin işaretlediği tarafgirliğe göre konumlanan bu aydınların tarihimizde çok fazla örneği var. Bunlarda o beylik psikolojik travma yani “güncel öz-ideal imaj” çatışması had safhada yoğundur. Kimileri kendilerini sosyalist olarak nitelerler ama ekonomik liberalizmi savunmaktan geri durmazlar. Eşitlikçi olduklarını söylerler fiiliyatta üstünleştirici ideoloji taraftarlığı yaparlar. İkincisi, Özkan ve Balbay’ın seçimlerde aday olmayıp, zindanda direnmelerini önerenler. Ki bu öneriyi getirenler daha çok AKP ‘yi dövme ihalesini çoğunlukla Silivri üzerinden görmeyi düşünen, kendisi bir anlamda sinmiş, haksızlıkla mücadeleyi çekmecesine kilitlemiş, suya sabuna dokunmayı risksiz addeden kişilerden oluşuyor.

SANIKLAR, KENDİLERİNİN EMİL ZOLA’LARI OLDULAR

İkinci tanımdakiler aslında “bizden” diye niteleyebileceğimiz aydınlar. Bunlar da, hükümetin baskılarına karşı kendi içlerinde kuramadıkları barikatları Silivri’dekilere kurdurmayı tercih edenler maalesef. Odatv yazarı Sayın Ayhan Bozkurt’u, Sayın Necati Doğru gibi değerleri bu kapsamda değerlendirmiyorum, yanlış anlaşılmasını istemem; onlar onurlu bir direnişi, kendi kürsüsüne tekme vurmayı ifade ettiler yazdıklarında, saygı duyuyorum ama dışarıda kötülük varken,  zindanda tükenmek yerine meydanda mücadele etmek varken, hem de tavuk  kümesine  müdür olmuş tilkiler ortalıkta fink atmakta iken, kendi kürsüne tekme atmak ne kadar anlamlı olacaktır?  Bunlar bu davanın 25-30 yıl süreceğini bile bile Özkan ve Balbay aday olmasınlar, bu dava sonuçlanana ve kendileri aklanana kadar zindanın oğlu olmaya devam etsinler dediler ki romantik, ayakları yere basmayan bir yaklaşımdır bu. Bir siyasal parti kurarak siyasete giren, arkasına yüz binleri alan bir insanın meydanda mücadele yerine zindan da mücadele etmesini beklemek haksızlıktır diye düşünüyorum. Bu yargılamalar sırasında maalesef haksızlıklarla keskin bir mücadele sergileyecek, zalimliği itham edecek bir Emile Zola üretemedi Türkiye, Silivri sanıkları, Özkan, Balbay kendi Zola’ları olmak durumunda kaldılar. Halk şimdi de bunu meydanlarda, mecliste yapmalarını istiyor.

MUMCU’YU,  DİNK’İ VE ANTER’İ EŞİT SAHİPLENMEZSENİZ KARANLIKLA MÜCADELE EDEMEZSİNİZ

Üçüncü grup ise sinekten yağ çıkarmaya çalışanlardı ki, bunlar siyasal bir fırsatçılık sergilemeyi tercih ettiler, bu öneriden haberleri dahi olmayan, böyle bir talebi hiçbir zaman dile dahi getirmemiş. Özkan ve Balbay’ı çarmıha germekten, ateşe atmaktan, deyim yerindeyse barikatlar ortasında bırakmaktan kaçınmadılar, onları adeta sattılar, onların Silivri’de verdikleri muazzam mücadeleyi itibarsızlaştırmak ve kendilerine tek mücadele veren payesi katmak için maalesef fırsatçı açıklamalaryapmaktan kaçınmadılar, tertip cepheden göğüslenmelidir dediler ama göğüslerine kendi ucuz tertiplerinin madalyasını asmaya çalışmaktan kendilerini alıkoymadılar. Bu davadaki haksızlıkların halka ulaşmasında ciddi katkılar sağlayan, bunu da yürekli, geri adım atmayan, meydan okuyan savunmaları ile gerçekleştiren Özkan ve Balbay’ı, “Türkiye’yi unutup, ben onlardan değilim” mesajı verdikleri imasının içine atmak, her şeyden önce ayıptır. Duruşma tutanaklarında kimin ne dediği, nasıl direnç gösterdiği yazılıdır, tarih bunları koynuna almıştır, bir gün açık açık yazacaktır, insanları dipsiz kuyulara atmanın anlamı yoktur. Ayrıca bu bağlamda, geçmiş dönemlerde sosyalistlerin cezaevinde sergiledikleri dayanışma örneklerini göstererek, yine adaylık konusundan haberleri dahi olmayan Özkan ve Balbay’ı kendilerini cezaevinden kurtarmak için davada yargılananlarla siyasal dayanışma sergilemedikleri suçlamasının, ithamının bize göre insafsızlığının içine atmak isteyenler de oldu. Bu yaklaşım daha çok, halkın sevdiği, inandığı Özkan ve Balbay’ın CHP’ye girmesini oligarşik hesaplarla istemeyenlerce sergilendi. Şunun altını çizmek çok önemli, bizim dayanışma içine gireceğimiz kişiler, Mustafa Kemal’in ve aydınlanma devrimlerinin yolunu seçtikleri için, emperyalizme, haksızlığa ve adaletsizliğe karşı mücadele verdikleri için ve AKP muhalifi oldukları için bu siyasi davaların içine atılmış olanlardır, bu garabetle hakları hukukları çiğnenmiş, yok sayılmış olanlardır. Ama derin devletin-Susurluk’un-faili meçhul karanlıkların kolağası olduğu belgelenen kişi ve kişilerle dayanışma içine girmemizi kimse bizden ne beklesin ne de istesin. Bunu, o satırları yazanlar yapabilirler. Bizim, derin devletle, darbeler ile, Musa Anter’i, Hrant Dink’i, Uğur Mumcu’yu, her ne kesimden olursa olsun yüzlerce aydın ve yurttaşımızı kendinden menkul karanlık emelleri ile katledenlerle daha görülecek hesabımız vardır, bunu herkes böyle bilmelidir. Çünkü Ape Musa’yı, Malatya’lı Hrant’ı ve Sakıncalı Piyade Mumcu’yu eşit sahiplenmezseniz, kucaklamazsanız karanlıkla mücadele edemezsiniz. Bu dava, bu karanlıkla mücadele etmek iddiasından uzaktır, anayoldan sapmadır, mecliste faili meçhul cinayetlerin araştırılması önergesini reddeden bir hükümetin de derin devletle, katillerle hesaplaştığı iddiası kusura bakmasınlar bana hiç mi hiç inandırıcı, samimi gelmemektedir. Onlar bu sahte başlık altında sadece fırsatçılık yapıp, muhaliflerini tasfiyeye çalışmaktadırlar.

SÜHEYL BATUM BİLE ERGENEKONCU İLAN EDİLDİ

Yani benim medyada bu olaydaki yer tutuşlardan okuduğum bunlardır. Tabi en başa yandaş medyadaki vicdan ve akıldan yoksun kemikleşmiş rövanşistleri koymam lazım ki, bunların demi kör kızgınlıklarından geliyor olmasına rağmen yarın güçten düştüklerinde yandaşlarına kapınızın önüne bira şişesi koyun, eşiniz başını açık gezsin, Cumhuriyet Gazetesi almayı ihmal etmeyin gibi takiyye telkinlerinde, kemiksizliklerinde bulunanlar olarak bu sendromun tarihsel mağduru ve başrolü durumundadırlar. Onlara acımaktan öte diyecek bir şeyim yok, efendilerinin istediği gibi hareket ediyorlar sadece. Bu süreçte bir hukukçu olarak,  en çok ağrıma giden, Özkan ve Balbay’ın henüz varlığı hakkında hukuki hiçbir delilin sunulamadığı, 300’e yakın sanığın hiçbirinin mensupluğunu üstlenmediği, onbinlerce telefon dinlemesinde bir kez olsun adı zikredilmemiş ama üzerine 80 yılın tüm çamurlarının, suçlarının, günahlarının yüklenmeye çalışıldığı, böylelikle gerçek suçluların, faili meçhul katillerin gizlenebilmesinin kolay hale getirldiği bir çukurun içine, yargılamanın başından beri bana suçumu söyleyin diyen ve hem Susurluk’la hem de Jitem türü derin devlet mekanizmaları ile göğüs göğüse mücadele etmiş bir Özkan ile kabul etmediği ve eklemeler yapıldığını  söylediği bilgisayar çıktısından örgüt yöneticisi ilan edilmiş bir Balbay’ın acımasızca,  insafsızca suçlu ilan edilmiş olmasıydı. Bu o kadar ileri gitti ki, bir anayasa hukuku profesörü olarak her daim demokratik hukuk devletini savunmuş Sayın Süheyl Batum bile Ergenekoncu ilan edildi, itibarsızlaştırma tüm acımasızlığı ile sürdürüldü. Tabii ki,  Güneri Cıvaoğlu gibi hem hukukçu hem de vicdanlı  olan  aydınlar da oldu bu süreçte, hukukçu olduğu için suç ve suçlu kavramlarını anlayabilen ve masumiyet karinesine göre suçluluğu mahkeme kararıyla sabitlenene kadar sanığın masum sayılacağını ve seçme ve seçilme hakkı dâhil tüm özgürlüklerini herkes gibi kullanabileceğini bilen sağduyulu aydınlar. Bu nedenle halk Özkan’ı ve Balbay’ı Zindan da çürütmek yerine meydanlarda karanlıkla, korku imparatoru ile yolsuzlukla mücadale etmesini istemektedir.

ADAPAZARI’NDA YANARAK ÖLEN ÇOCUKLAR

Haber Kaynağı: OdaTv

Yükleniyor...