KÖSTEBEKLER PUSUDA BEKLER

 Batı toplumları ile dogu toplumları arasında, yaşam kalitesindeki farkın, derin uçurumlara yol açmasında kuşkusuz en önemli etmen dinin yönetimden ayrıştırlmasıdır.Kiliseyi Tanrının evine sokan batı kültürü hızla yaşam kalitesini yükseltmiş ve özgür bireyi öne çıkarmıştır.
Bunun içinde açık ve özgür düşünmeti yakalayan bireyler toplumsal alanda pusuculuğu terk etmiştir.Batı kültüründe pusuculuk yerine düellocu olmak almıştır.
Bireylerin insana değil sağlam kurumsal yasalara güvenerek yaşamasının getirdiği hoş görü ortamı kendiliğinden sınırlarda çizmiştir.Bir kimsenin kişisel tercihleri bir başkasının yaşam alanını işgal etmez.Bireyin özgürlük sınırları bir başka bireyin özgürlük sınırına dayanınca biter.Kimse kimsenin sınırına girme gereği duymaz.
Eğerki böyle bir durum söz konusu oluncada, güvenilen ve gerçekten sağlam olan kurumsal yasalar devreye girer. (O, kurumun başında yönetici olan kimsenin kişisel değerleri kurumun yasalarından hiç bir zaman üstün olamaz ve bu kural işletilir.) 
Birey öyle bir ortamda kimseden korkmaz.Saklanmaz.Hakkının sekteye uğradığını bildiği içinde haksızlık yapanla mücadelesinde yenilmeyeceğinin garantisini bildiğinden cesur olur.
İşte cesur birey pusucu olmaz.
Ama bunun tersini yaşayan toplumlarda bireyde tam tersi korkmak üzerine kurulu olan düzenden dolayı açık ve özgür olmaz.
Özgür olmayan birey korktır.
Korkar.
Korkak bireyden cesaret beklemek akılcı olamaz.
İşte tamda burada pusu devreye girer.
Baskı rejimlerinde pusu esastır.
Baskı rejimleride genelde dini ve din benzeri kurallara gerek duyar.
Körü körüne inandırılacak hurefeler yönetenlerin tercih ettikleri şekilde biçimlenir.
Türkiye bu kör hurefeleri Mustafa Kemal ve arkadaşlarının 1920 de başlattıkları Kemasilt devrimle alt etmeye başladılar.
Taki 1938 lere kadar devam eden Genç Türkiye Cumhuriyeti Devrimleri bağımsızlığını koruduğu 1945 ve nihayet DP iktidarı ile beraber devrimlerden vaz geçip, tarihe görkemli bir zaferle yazdıkları, "Emperyalistleri ilk defa eze, eze yenerek, ilk emperyalist halkanın koparılışı olan Ulusal Kurtuluş Destanı"nı unutturmaya başladı.
DP iktidarı ABD ye göbekten bağlanmayı, yenilenme olarak yuttururken, din faktörünüde tekrar diriltip, henüz aydınlanmasını bitirememiş Anadolu insanını yine karanlıklara yöneltti.
O günden günümüze devam eden bu karanlıkla mücadele, ne yazık ki bu gün zirve yapmış ve her yanımızı hastalıklı bir aylık otu gibi sarmış durumda.
Komplo ve entrikalarla, pusular kurup nerede aydınlık bir yüz görse ona saldırıyor.
Hayatın her alanında komplo ve entrikalarla karşımıza çıkabilen bu 'karanlık yüzler'le nasıl baş edileceğinin karşılığı henüz tam olarak doldurulmuş değil.
İnadına' karanlık yüzler'in tırmanışı sürmekle beraber, rahatsızlıklar başladı demek için bazı sebepler var artık.
Bu karanlık yüzlerin en azgını ve güçlü olanı Fetullah Gülen Cemaatı sözcüsü olduğu bilinen Zaman Gazetesi Haziran seçimlerine karşı kaygılı olduğunu hissettiren yazılara ağırlık verirken milletvekili aday adaylarında kendilerinin adaylarına öncelik verilmesi konusunda aba altında sopa gösterir ince ayarlar çekiyor.
Son Odatv baskını ile halkın gözünde korkulan düşüşleri ve CHP nin Aile sigortası gibi güçlü projeleri ile cemaat dahada azgınlaşarak saldırıya geçti.
İstanbul  İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer bir gece operasyonuyla görevden alınması bunları fena rahatsız etti.
Daha yazılmamış bir kitap için tutuşanların neyi toplumdan saklamaya çalıştıkları gayet açıkca ortada.
"İmamın Ordusu" bu pis oyunlara ışık tutuyor olmalı ki kitap daha basılmadan tüm elektronik kopyalarını yok etme yoluna gidiyorlar.
Her yerden çıkacak köstebeklerine güvenen bu cemaat Türkiye'nin önünde ABD tarafından yerleştirilmiş en büyük ve en sinsi tehlikedir.