İzmir de Ulaşım

ÇAKIL TAŞLARI

14 Ekim 2017, 14:02
CAHİT AŞIKOĞLU
ÇAKIL TAŞLARI


Gecenin kurşun geçirmez karanlığında ırmak gibi yağmur yağıyordu. Deniz köpürüyor gümbürdüyordu. Adam boyundaki dalgalar bütün kuvvetiyle kıyıya vuruyorlardı. Azgın kudurmuş bir fırtına yağmurla birlikte ağaçların gıcırtıları bütün sesleri bastırıyordu. İrili ufaklı çakıl taşları azgın dalgalarda birbirlerine çarpıyorlar ileri geri sürükleniyorlardı. Ardı ardına şimşeklerin patlamalarıyla kurşun geçirmez karanlık ışıl ışıl aydınlanıyordu.

Sabaha karşı alacakaranlıkta fırtına yerine dinginliğe bırakmış, deniz süt liman oldu.Tan yerleri ha ışıdı ha ışıyacaktı.Gökyüzü yer yer ütüsüz bir gömleği andıran kırışıklarla görünüyordu. Deniz süt beyaza bırakmıştı kendini. Günün ucu gözükmeye başlamış minik dalgalar usul usul kıyıdaki çakıl taşlarını okşuyordu. Denizin kenarında mor, turuncu, yeşil, sarı ışıklar kaynaşmaya başladı.

Kuşluğa doğru koyun kıyısındaki kayalıklarda üç ihtiyar adam peydahlanmış oltaları denizde laflıyorlardı. Geceki fırtınanın ardından som maviye kuşanmış gök güneş ışınlarını çakıl taşlarında parlatıyordu. Martılar koyun koyuna kanat kanada çırpınıyorlar.Kıyıdayım,çıplak ayalarımı acıtsa da  çakıl taşlarına basıyorum.İncecik dalgalar kıyıya kadar geliyor çakıl taşlarının üstünde ve çıplak ayaklarımda tükeniyor.İncecik dalgaların iniltilerinde bir avuç  rengarenk çakıl taşı avuçluyorum.Bir avuç çakıl taşının öyküsü dalgaların eseri olmalarıdır.Nedense dalgalar her birine farklı öyküler vermiştir.Bulanık sulara karışıp kaybolmaktan  çıplak bir vazonun içinde hapsolmaktan korkarlar.Yükseklerden düşmekten korkmasalar da yüreklerden düşmekten korkmaktadırlar.Canları yanar.Milyonlarca çakıl taşının içindeyim.Büyüklü küçüklü beyazlı sarılı kırmızılı yeşilli grili kahveli çakıl taşları bana dingin bir huzur veriyor.Zihnim bomboş.Farkında bile olmadan farkındalık yolculuğum çakıl taşları üzerinde başladı.
Seni düşünüyorum ve  Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun bir şiiri aklıma geliyor…

Seni düşünüyorum

Bir çakıl taşı ısınır içimde

Dün gece kurşun geçirmez fırtınada tarifsiz acılar içinde bekledim.Her şeyi bırakasım geliyor,her şeyi bitirmek.Öyküyü,şiiri her şeyi bitirmek. Bir usanç hali değil benimkisi,yorulmada değil  fakat bazen aklıma gelmiyor değil.Umudum kalmıyor ama hoşuma da gidiyor  beklemek. Beklediğimi biliyorum beklerken özlediğimi,beklemenin  fizyolojisi  yok.Aynı noktaya bakarak uzun süreli dinlenme anıdır.Uzun zamanda kısa mesafelere gidip gelmelerdir.Bir avuç çakıl taşıyla denizi gözlemek martılara yem atmak ve çakıl taşlarını avuçlamak.Anlamsızlaşıyor bazen beklemek.

Birden güneş yitiyor ama hava aydınlık.Bir ışık yelpazesinde geliyor önümde duruyor.Uzun siyah saçları esinti ile gökyüzünü kaplıyor.Gülümseyerek “özledin mi” diyor bana.”bilmiyorum”diyorum. “Aslında bunu hiç düşünmemiştim” diyorum.İtiraf edemiyorum özlediğimi,bazen yaşadıklarımızı söze dökemeyiz en azından ben böyleyim.Uzaklar, yollar, kaybolmak… Bak menevişli deniz çok güzel ve kümülüsler çok beyaz demek geçiyor içimden… Avcumdaki çakıl taşlarını görüyor.çakıl taşlarını çok sevdiğini söylüyor.Her vazosunun içinde  rengarenk çakıl taşları ve oynamak onlarla… “Çakıl taşları” diyorum,

“umutdur,beklemek,sevdiğini özleyip sarılmaktır.” Kafamı kaldırıyorum “özledim” diyorum,başımı sallarken,ama o kadarını söylüyorum.Bakıyor,sadece bakıyor ve gülümsüyor.Bana kurban ettiği bir umudu vardı parçalandıkça çoğalan bir umudu.Parçalanan umut  yitiyor,tenini buruşturuyor.Her şey bitiyor…

Hiç yokken geldi ve yüreğimi bağladı,en zayıf olduğum yeri iyi biliyordu.Biri yönetiyor beni,ben ondan kaçmak ,uzaklaşmak isterken karşıma dikilip “özledin mi?”sorusunu soruyordu.Bir kez daha onsuz yapamayacağımı anlıyordum.Çakıl taşlarını denize fırlatıp yürüyorum…
 
Yükleniyor...